29 Ekim 2012 Pazartesi

Festivallerimiz tam festival!...


Bu yıl önce Adana Altın Koza Film Festivali, ardından da Antalya Altın Portakal Film Festivali'nın yol açtığı tartışma, didişme, dedikodu ve sansasyonların ardından  temelde nelerin yanlış gittiğini düşünmenin zamanı geldi diye düşünüyorum.

Önce Adana'da verilen ödüllerde jürinin etki altında kaldığı (Ahmet Hakan N.B.Ceylan'ın adını verdi bile!) yorumları yapıldı ve kimi şahıslar zan altında bırakıldı. Ardından Antalya'da jüri başkanının Hülya Avşar olması, festival programındaki filmler hakkında sert açıklamalar ve son olarak da birinciliği elde eden filmin aslında yabancı film olduğu iddialarıyla ortalık tam festival alanına döndü!
Kanımca buradaki temel problem festivallerin son yıllarda para ödüllerini inanılmaz arttırarak bu para üzerinden rekabet ve görünürlük kazanmaya çalışması. Bilinen coğrafyalarda en iyi filme 350.000 TL para ödülü veren böyle festivaller yok. T.C Kültür Bakanlığı'nın film başına yapım desteğinin ilk filmini çeken yönetmenler için ortalama 250.000, daha profesyonel yapımlar içinse 350.000 TL civarında olduğu düşünülürse festival ödüllerinin yapım desteği seviyesinde olduğunu hayretle görüyoruz.

Dünyada festivaller sadece meraklı izleyicilerin film seyrettiği platformlar olmaktan uzaklaştı. Festivaller artık film üretimi konusunda da aktif durumdalar. Gerek ortak yapım platformları (Co Production Market, Atelier, Open Doors gibi) gerek post prodüksiyon destekleri (Cinelink, San Sebastian), gerekse proje geliştirme (Hubert Bals) alanlarında faaliyet gösteriyorlar.

Film festivalleri yerli ve yabancı konukların iyi vakit geçirdikleri bir sosyal etkinlik, danışmanlar için geçim kapısı ve nüfuz alanı, politikacılar ve yerel yöneticiler için de gövde gösterisi yaptıkları bir platform olabilir. Üstüne üstlük yüksek para ödülleriyle de sektöre mavi boncuk dağıtabilirler. Ancak tüm bunlar bir festivalin o ülkenin endüstrisi için manalı ve faydalı olduğu anlamına gelmeyebilir. Özellikle yukarıda belirtmeye çalıştığım üretim süreçlerine katılmayan bir festival günümüzün değerleriyle "film haftası" olmakla yetinmek zorunda kalır.

Sinema sektörümüz bu ödülleri bir nevi kazanılmış hak, diğer bir deyişle sektöre enjekte edilen sıcak para olarak gördüğünden ve kısa vadeli düşündüğünden bu duruma açıkça tavır almıyor. Oysa festivallerimizin bir an önce çağdaş örneklerine yakışır bir anlayışa yaklaşması gerekiyor. Dağıttığı sürpriz ödüllerle jüriyi günah keçisi yapmak yerine kendilerine bir vizyon belirlemek, programlarını, filmleri, jürilerini ve yapım süreçlerine katkı modellerini de buna göre oluşturmalarını festivallerimizden bekliyoruz.

Ülkemizde özellikle proje geliştirme ve yapım anlamındaki bilgi ve finansman eksikliğini gidermeye yönelik olarak yapımcı, yönetmen, yazar ve endüstriden profesyonellerin bir araya geldikleri, bilgi alışverişinde bulundukları, projelerini anlattıkları, finansman elde ettikleri ve geri bildirim aldıkları platformlara şiddetle ihtiyacımız var. Festivaller ise bunun için biçilmiş kaftan. Dolayısıyla sadece en iyi filme heybetli para ödülleri vermek yerine proje geliştirme, dağıtım, eğitim gibi farklı alanlarda da mali desteklerin sunulduğu bir etkinliğı kastediyorum. 

Bu yaklaşımla festivallerimizin sadece skandallarla anılmasının önüne geçileceği gibi  daha katılımcı, aktif ve üretken etkinlikler olmaları sağlanacaktır. Projelere daha erken safhalarda katkı verilmesiyle ortaya çıkan filmlerin ilk gösterimlerinin ilgili festivalde yapılması hem üretilen filmlerle festivalin bağını güçlendirecek, hem de festivaller arasındaki rekabetin de daha sağlıklı ve üretken olmasını sağlayacaktır.
 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder