30 Ağustos 2016 Salı

Bağımsız Yapımcı İçin Festival Yaşam Kılavuzu




Yurt dışındaki festival ve marketlere gitmek ilk bakışta mali açıdan külfetli görünebilir. Oysa belli prensiplere bağlı olarak gidişinizi çok ekonomik bir şekilde halledebilirsiniz.

İşte bir bağımsız yapımcı için düşük bütçeli bir festival seyahatinin altın kuralları:

* En önemlisi planlama. O yıl için katılmak istediğiniz Festivalleri ve Marketleri yılın başından belirleyin. Bu hem bütçe yapmanızı, hem de bazı şeyleri ekonomik çözmenizi kolaylaştıracaktır.

* Uçak biletinizi erken alın. A Kategori festivallerin yapılacağı tarihleri çok önceden belli olur. Genel olarak festivalin ''ilk hafta sonunu'' orada geçireceğiniz toplamda 4- 5 gün süreli bir seyahat yeterli olacaktır. Temel prensip olarak cuma – salı aralığı gayet iş görür.

* Konaklama konusu işin en zorlu kısmı. Haftalık konaklamalarda ev opsiyonu otele göre daha avantajlı. Münkünse birkaç yapımcı bir araya gelip bir ev kiralamaya çalışın. Evin konumu (merkeze uzaklık, büyüklük, konfor vb) gibi unsurlar maliyeti direkt etkiliyor. Siz de kendi önceliklerinizi belirleyin. Fikir vermek açısından: Cannes'da merkezde 3-4 kişinin kalabileceği daireler haftalık 2500 – 3000 € gibi maliyetlere sahipken, merkezden otobüs ile 10-15 dakikada gidilebilen yakın çevredeki evler için bu tutar 1000 €' ya düşüyor. "Tren ile 2 istasyon giderim" diyorsanız tutar daha da düşecektir.

* Taksi veya Uber elbette konforlu ulaşım araçları. Ancak mümkün mertebe toplu taşıma araçlarını kullanmaya çalışın. Otobüs veya metro bileti Avrupa genelinde 1.5 – 2 € civarında. Haftalık kart almanız durumunda bu tutar epey düşüyor. Aksi takdirde 10 dakikalık bir mesafeye 20 - 25 € ödemek zorunda kalabilirsiniz. Ayrıca Berlin ve Cannes'da bazı otellerin festival merkezlerine ücretsiz shuttle servisleri var. Venedik'de ise festival adasına giden motora festival batch'i ile bedava binebiliyorsunuz.

* Akreditasyon: Malum kural, erken başvurun. Cannes için festival badge ücretsiz verilirken, Berlin için 100-120 € gibi bir para ödeniyor. Festivallerde Market Badge dedikleri bir tür akreditasyon da var. Bunun festival akreditasyonundan farkı Market akreditasyonu almanız durumunda filmlerin market gösterimlerine de girebiliyor olmanız. Ayrıca şirketiniz festivalin market kataloğunda da yer alıyor. Ancak bu kategorideki batch'ler 400 € 'dan başlıyor, bilginiz olsun (örneğin Venedik F.F'deki Gold Akreditasyon 650 € değerinde ve belli lounge'lara erişim sağlıyor) Festival boyunca boynunuzdan çıkarmayın ve kaybetmeyin. Yenisini çıkartmak 30 € !

* Yemek konusunda ise herkes bütçesine ve tercihlerine göre karar verebilir. Kahvaltıyı evde (veya otelde) yediğinizi düşünürsek öğle yemekleri için kişi başı 10-15 €, akşam yemekleri için 20-25 € ayırabilirsiniz. Elbette "sandviç işimi görür" diyenlerdenseniz o da ayrı konu. Güzel ve ucuz yemek yenecek mekanları festival gediklilerine danışmaktan çekinmeyin.

İşin ekonomik unsurları bir yana:

- Yanınızda bolca kartvizit bulundurun.

- Projenizle ilgili basılı bir materyal görürecekseniz bunun büyük ebatlarda ve ağır malzemeden olmaması önemli. Gösterişli ama yükte ağır bir materyal taşıyanlara (siz de dahil) boşa enerji kaybettirir.

- Gitmeden önce mutlaka bir ajandaya yapacağınız toplantıları ve saatleri not edin. Büyük festivallerin insanların 30'ar dakikalık toplantıların birinden diğerine koşuşturdukları yerler olduğunu unutmayın. Dolayısıyla dakik olun. Toplantıya geç kalmanız durumunda bir daha o kişiyle bir araya gelmenizin çok zor olduğunu unutmayın.

- Market alanında zaman harcayıp standları dolaşın, broşür toplayın, fotoğraf çekmeyi ihmal etmeyin.

Tüm bunlardan zaman kalırsa ve bilet bulmaya muvaffak olursanız, film de seyretmeye çalışın tabii!…


27 Temmuz 2016 Çarşamba

Yetersiz Bakiye


"Söz uçar, yazı kalır'' veciz sözünden hareketle bu blogda bir süredir bilgi ve görüşlerimizi sizlerle paylaşıyorduk.

Artık biraz da ''uçucu'' birşeyler yapmanın zamanı geldi diyerek meslekdaşım Yamaç ile bir podcast platformu oluşturalım dedik.

Podcast'ın adını 'da 'Yetersiz Bakiye'' olarak belirledik.

Yetersiz bakiye taşınabilir bir sohbet programı. Aynı zamanda da mümkün olduğunca takipçilerimizin görüş ve istekleri doğrultusunda içeriğine şekil vereceğiz.

Sohbeti şimdilik haftalık olarak yayınlamayı düşünüyoruz.

Bakalım becerebilecek miyiz?





31 Mayıs 2016 Salı

Youtube Rules!



Ericsson tarafından online platformlarla ilgili tüketici tercihlerini ölçen araştırma yayınlandı. Araştırma oldukça kapsamlı ve birçok ülkedeki eğilimleri gösteriyor. Biz de birkaç örneği sizinle paylaşmak istedik. 

Genel olarak Youtube'ın tüm ülkelerde belirgin bir ağırlığı olduğu görülüyor. Özellikle ABD'de Netflix'in pazar payı da dikkat çekici. Avrupa'da hala tartışması süren dijital ortak pazara geçilmesi durumunda Avrupa'daki genel görünümün değişeceğini söylemek kehanet sayılmaz.




ABD
YOUTUBE %71
NETFLIX %52
AMAZON %19
HULU %19
HBO %13
ABC COM %12



İNGİLTERE
YOUTUBE %69
BBCIPLAYER %45
ITVP %25
4OD %24
NETFLIX %23
SKY %17



ALMANYA
YOUTUBE %65
AMAZON %18
ZDF %16
ARD %16



FRANSA
YOUTUBE %68
M6 REPLAY %23



İSVEÇ
YOUTUBE %63
NETFLIX %26
SVT PAY %26
TV4 %19
VIA PLAY %13
TV3 %13

25 Mayıs 2016 Çarşamba

Dijital Ortak Pazarda son gelişmeler




Özellikle son 2 yıldır Avrupa'da ''Dijital Ortak Pazar'' konusunda ateşli tartışmalar sürüyor.

Daha önce Uzatma Dakikaları'nda sizlerle bu konuyu paylaşmıştık.

Sinema endüstrisinin Avrupa Komisyonu'nu konuyla ilgili bilgilendirme çalışmaları devam ediyor. Ancak yazılı görüşler sunulmasına, yüzyüze görüşmelerde uyarılar yapılmasına karşılık hızlı bir ilerme kaydedildiği söylenemez.

Son olarak Cannes Film Festivali sırasında görsel-işitsel içeriğe sınır ötesi erişim imkanı tanınmasının sektörde yol açacağı olumsuz etkileri ölçmeyi hedefleyen bir rapor yayınlandı.

Oxera isimli araştırma şirketi tarafından yayınlanan araştırma raporu Avrupa Komisyonu'nun tüketici seçeneklerini arttırma yönünde argümanlarına karşılık bu durumun genel olarak film finansmanını oldukça olumsuz etkileyeceği, içerik için ödenecek fiyatların yükselmesine yol açacağı, dolayısıyla hem endüstri hem de tüketici aleyhine büyük maliyetleri olacağı konusuna dikkat çekiyor. Üretim miktarının ve niteliğinin düşeceği belirtilirken kültürel çeşitliliği de sekteye  uğratacağı vurgulanıyor.

Rapordaki bazı temel saptamalar :

- TV içerik üretiminde %48, uzun metraj film üretiminde %37'ye varabilecek oranlarda azalma söz konusu olacak. Bu durumda da özellikle riskli ve marjinal görünen projeler ilk vazgeçilenler olacak.

- Her türden içerik – özellikle de bağımsız yerel yapımlar – olumsuz etkilenecek. Dolayısıyla kültürel çeşitlilik tehdit altında.

- Her şeye rağmen üretilebilen içerik de düşük prodüksiyon değerlerinden olumsuz etkilenecek,  bu da tüketiciye düşük kaliteli içerik olarak yansıyacak.

- Fiyatlar yükseleceğinden tüketiciler daha yüksek fiyatlar ödemek durumunda kalacaklar. Bu tutarı ödeyemeyenler ise içerikten mahrum kalacak.

Oxera tarafından hazırlanan raporun tüm metnine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

http://www.oxera.com/Latest-Thinking/Publications/Reports/2016/The-impact-of-cross-border-access-to-audiovisual-c.aspx

Uluslararası basında bu konuda son günlerde yer alan birkaç yazıyı da sizlerle paylaşalım:

Telegraph: EU plans for 'digital single market' threaten films and TV shows, warn producers: http://www.telegraph.co.uk/business/2016/05/15/eu-plans-for-digital-single-market-threaten-films-and-tv-shows-w/

Variety: Cannes: E.U. Digital Plans Make European Consumers ‘Worse Off Over All,’ New Report Suggests: https://variety.com/2016/film/global/digital-single-market-report-1201775441-1201775441/

Advanced Television: EU warned against copyright reform: http://advanced-television.com/2016/05/16/eu-warned-against-copyright-reform/






23 Mayıs 2016 Pazartesi

Sayılarla Sinema Endüstrisi 1 - Arap Sinema Endüstrisi




Uzatma Dakikaları olarak günümüz sinema endüstrisini ve bu endüstri içindeki yerimizi daha iyi anlamak için sayılarla destekli bir yazı dizisi kaleme almaya karar verdik. 

Genel olarak yazdıklarımızda ve konuştuklarımızda daha çok Avrupa ve ABD'yi referans aldığımızdan bu kez işe daha başka bir coğrafyadan, Arap coğrafyasından başladık.
 
Özellikle son yıllarda sinema alanında atılım içinde olan, bu sektöre yatırım yapan, özellikle de bölgede düzenlenen festivallerle adını duyuran Arap Sinema Endüstrisi, üretim alanında da ciddi uğraşlar gösteriyor. 

Arap coğrafyası genel anlamda makroekonomik sorunları olmayan ülkelerden oluşsa da  ülkelerin ekonomisi ve nüfus büyüklükleri göz önüne alındığında gerek film üretimi, gerek gösterim imkanları açısından oldukça mütevazi bir durum arzediyorlar. Önümüzdeki dönemde bu coğrafyada sinema endüstrisinin gelişim hızını bölgede etkisini gittikçe arttıran siyasi belirsizlikler belirleyecek. Elbette bu ülkelerdeki kronikleşmiş ''kısıtlamaları'' tekrar söylemeye gerek var mı.  
 
Uzun lafın kısası, sadece parayla ''sinema ülkesi'' olunmuyor. 

Aşağıdaki liste Arab Film Center tarafından hazırlanmış.  Libya, Somali, Suriye ve Yemen ise ülkelerin yaşadığı siyasi karışıklık nedeniyle sağlıklı bilgi edinilemediğinden listede yer almıyor.

Listeye göz atınca sizlerde de çeşitli fikir ve çağrışımlar yaratacaktır diye düşünüyoruz.
  





Milli Gelir (milyar USD)    Nüfus      (mio) Okur Yazarlık Internet Kullanımı Facabook kullanıcısı (mio) Perde Sayısı Üretilen Film Sayısı Film Festivali Sayısı
SUUDI ARABISTAN 746.2 30.89 %87.2 %65.9 12 N/A 1 2
UMMAN 81.8 3.28 %86.9 %78.6 1.2 40 N/A 2
UAE 399.5 9.44 %90 %93.2 6.3 360 3 5
KATAR 210.1 2.19 %96.3 %91.9 1.7 40 N/A 4
IRAK 223.5 34.81 %78.5 %33 11 15 8 10
CEZAYIR 213.5 38.93 %69.9 %27.8 11 N/A 8 9
MORITANYA 5.06 3.97
%12.7 0.25 N/A N/A 2
TUNUS 48.61 11 %79.1 %49 5.2 15 8 12
FAS 110 33.92 %67.1 %60.6 10 60 25 25
MISIR 268.5 89.58 %73.85 %54.6 27 500 35 20
SUDAN 73.81 39.35 %71.9 %25.8 ? N/A N/A 2
CIBUTI 1.59 0.876 %67.9 %12.1 0.1 N/A N/A N
LUBNAN 45.73 4.54 %89.6 %80.4 2.6 110 20 8
FILISTIN 10 2.78 %92.4 %64.6 1.8 N/A 10 N/A
KUVEYT 163.6 3.99 %93.9 %78.7 1.9 60 N/A 3
URDUN 35.83 6.62 %95.9 %86.1 4.1 60 5 10
BAHREYN 33.85 1.36 %94.6 %96.4 0.7 46 N/A 6


10 Mayıs 2016 Salı

Prosedürde Bir Tuhaflık Var


Festival mevsimi gelip çatınca yine eser işletme belgesi ile ilgili mağduriyetler, şikayetler, tartışmalar başladı.


Belirtelim ki bu konu sadece festivaller ve film sahipleriyle sınırlı bir dert değil. Sinema bürokrasisinde de kayıt tescil ve eser işletme belgesi ile ilgili ciddi bir kafa karışıklığı olduğunu görüyoruz.

Biraz açarsak:
 
1) Eser işletme belgesi olmayan yerli filmlerin ulusal festivallerde gösterimine izin verilmiyor.

2) Bu festival gösterimleri sinema salonlarında, eser işletmesi alınarak ve de bilet satılarak yapılmasına karşın Sinema Genel Müdürlüğü tarafından bu filmler ''gösterim şartını yerine getirmiş'' olarak kabul edilmiyor, ayrıca ticari gösterime girmesi ''şart'' koşuluyor.

3) Son 5846 sayılı Telif Hakları ile ilgili değişiklik taslağında yaşanan çeşitli komplikasyonlardan dolayı Telif Hakları Genel Müdürlüğü tarafından ''zorunlu kayıt tescilin'' kaldırılmak istendiği ifade ediliyor.

(1) numaralı yorum ve uygulama belgesel ve kısa filmleri de içine alacak bir şekilde dar yorumlandığında (yönetmelikte ''film'' olarak ifade ediliyor, belgesel ve kısa film ayrımı yok) prosedür bir baskı ve sansür mekanizmasına dönüşüyor.

(2) numaralı yorum ve uygulama ''hülle vizyon'' uygulamalarına sebebiyet veriyor.
 
(3) numaralı yorum fiiliyata geçerseö bu durumda da gelecekte meslek birliklerinin nasıl telif toplayacaklarını merak ediyoruz.
 

Uzatma Dakikaları olarak dünyanın takip ettiğimiz yarımküresinde;

- Resmi belge eksikliği yüzünden bir filmin gösteriminin veya festival etkinliğinin iptal edildiğini,

- Zamanında ticari gösterime giremeyen yapımcının destek tutarını faiziyle iade etmesinin talep edildiği,



durumlar görmedik, işitmedik.

Yani hepsi bizim uluslararası sinema endüstrisine özgün katkılarımız...

Unutmayalım ki festivaller ülkemizde halihazırda sinema seyircisi yetiştiren biricik mecra durumundalar.

Dolayısıyla tüm bu anlattıklarımız festivaller - film sahipleri - bürokrasi üçgeninde geçen  mevzular gibi görünse de, tüm taraflar olayın her aşamasında  ''seyirci'' boyutunu da mutlaka ve mutlaka hesaba katmalılar diye uyarmış olalım.






2 Mayıs 2016 Pazartesi

Telif Hakkı Toplanan ve Hak Sahiplerine Dağıtılan Bir Şeydir



Basından takip edenleriniz belki duymuşlardır.

Hükümet Mayıs ayı içinde 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun - yaklaşık 40 maddesini- revize etmeyi planlıyor.

Anladığımız kadarıyla mevcut 5846 sayılı kanunun bizim de imzacısı olduğumuz uluslararası bazı anlaşmalar ve direktiflere uygun hale getirilmesi gerekiyor. 

Kanunda başka bazı düzeltmelerin yapılacağı söylenmiş, korsanla mücadeleye ağırlık verileceği vurgusu da yapılmış.

Peki bugün Türkiye'de sinema alanında telifle ilgili durumun özeti nedir? Kısaca bundan bahsedelim.

2016 itibariyla Türkiye'de sinema alanında telif toplanamıyor. Nokta. (Toplanan üç kuruş telif de yurt dışından toplanıp dağıtılanlar)

Bu amaçla kurulmuş olan meslek birlikleri ise; 
Anayasa (bazı hakların zorunlu toplu takibe konu olması ifadesi anayasa mahkemesi tarafından iptal edilmişti), 
Yasalar (copyright levy'nin toplanması ancak dağıtılamaması), 
Ve sektöre münhasır bazı durumlar (tüm hakların sözleşmelerle yapımcılara ve/veya televizyon kanallarına devredilmesi) 

gibi sebeplerle telif hakkı toplayıp dağıtamıyorlar. 

Sadece Özel Kopyalama Harcı olarak nitelenen ve devlet eliyle toplanan Copyright Levy hak sahiplerine dağıtılmayıp küçük bir kısmı (%0.5, yazıyla ''binde beş'') faaliyetlerini sürdürebilmeleri için meslek birliklerine veriliyor.

Peki sinema meslek birliklerinin yeni yasadan talepleri ne?

Yeni yasa öncelikle Türkiye'yi telif toplayan ve topladığı telifleri hak sahiplerine dağıtan AB ülkeleri standardına getirmeli. Bu anlamda üç ana başlıkta telif toplanabilmesi mümkün:
  • Yeniden iletim (retransmission)
  • Umuma İletim (otellerden toplanan telif)
  • Televizyonlardaki tekrar yayınlardan hak sahiplerine ödenen adil hak bedeli.
Blirttiğimiz bu hakların sözleşme ile devredilemez nitelikte olduğu ve meslek birlikleri (ortak lisanslama birimi) hükümlerinin yasada yer alması da çok önemli.

Ayrıca toplanan Copyright Levy'lerin %80'inin -AB ülkelerinde olduğu gibi- Meslek Birlikleri üzerinden hak sahiplerine dağıtılması da talep ediliyor.

Türkiye'de bu teliflerin toplanıp dağıtılamaması sadece yerli değil, yabancı hak sahiplerini de doğrudan etkiliyor.

Aslında sektörün bu talepleri çok duyulmadık bilinmedik talepler değil. Teknolojinin ilerlemesiyle birçok yeni dijital mecranın ortaya çıktığı günümüzde bu bahsettiğimiz telifler Avrupa'da 20 yılı aşkın bir süredir zaten toplanıp dağıtılıyor.

Televizyon kanalları başta Rtük harçlarından ve reklam gelirlerinin azlığından şikayet ederek  bir de bu tip bir telif bedeli ödemek istemediklerini açıkça söylüyorlar.

Telif Hakları Genel Müdürlüğü ise aslan payı'nı kendine ayırsa da yeni yasada Copyright Levy'nin %40'ını hak sahiplerine dağıtabileceğini fısıldamaya başladı.

Dolayısıyla hükümet telif yasasında bir karar verecek: 

Ya bir vergiye dönüşen Rtük harçlarının ve Copyright Levy'nin toplanmasına ve hak sahiplerine telif ödenmemesi durumunun devam etmesine göz yumacak. 

Yada 2016 yılın itibariyle Türkiye'de çağdaş telif düzenlemelerinin başlamasına ön ayak olacak.

Bu ekonomik olduğu kadar politik bir karar aynı zamanda.
 
En önemlisi de: Korsanla mücadeleye ağırlık vereceğini söyleyen bir sistemin en önce telifin hak sahibine ödenen bir ''değer'' olduğunu fiiliyata dökmesi gerekir. 

Aksi takdirde TRT'nin bile telif ödemediği bir ülkede korsanla mücadele sonuç alınması mümkün olmayan naif bir hayalden öteye gidemez.

Uzatma Dakikaları telif yasası ile ilgili yazılarına ara vermeden devam edecek.

7 Nisan 2016 Perşembe

Karşı Ateşler



Neo liberal politika ve inanışa karşı direnişin devlet geleneklerinin en güçlü olduğu ülkelerde daha güçlü olduğu görülür. Bu da devletin iki biçimde varolmasıyla açıklanır:

nesnel gerçeklikte yönetmelikler, bürolar bakanlıklar vb kurumlar bütünü biçiminde,
ve aynı zamanda da kafalarda.

Örneğin Fransız bürokrasisinin konut finansmanı reformu sırasında, sosyal bakanlıklar, mali bakanlıklara karşı sosyal konut politikasını savunmak için savaştılar. Bu devlet memurlarının bakanlıklarını, konumlarını savunmakta çıkarları vardı, ama aynı zamanda buna ''inanıyorlardı''
Tüm ülkelerde devlet bir bakıma toplumsal kazanımlar gerçekliğindeki ''iz'' dir. Ve devlet toplumsal kazanımlara bağlı bağlılık biçiminde (''bu benim hakkım, bu bana yapılamaz'') toplumsal kazanımlara bağlılık biçiminde çalışanların kafasında varolur.
Pierre Bourdieu (Karşı Ateşler - YKY - 2006)

2016'nın ilk yazısında Bourdieu'nün bu saptamaları üzerinden birşeyler yazayım istedim. Çünkü son birkaç yıldır sinema endüstrisinde tam da bu anlatılanların benzeri bir durumu yaşıyoruz. Devletin kültür politikalarını yürüten yapıların neredeyse tamamen mali bürokrasinin yorum ve güdümüne girdiğini, sektörün de bu iklimde boğulduğunu hep birlikte görüyoruz.     

Bu iklimde sinemadan sorumlu birimlerin:
 - sinema seyircisini arttıracak politikalar geliştirmek,

- film projelerinin geliştirilmesi, yapımı ve dağıtımı konusunda teşvikler oluşturmak,

- ortak yapımların artmasını sağlamak,

- sinema salonlarının sayısının artması, ülke çapında yayılması ve yenilenmesi ile ilgili çalışmalar yapmak
gibi normalde bir sinema kurumundan beklenen faaliyetler yürütmek yerine;


- desteklenen filmlerin gişede yeterince seyirci toplayamamasından şikayet ettiğini,

- fiş, fatura, yeminli mali müşavir raporlarının incelenmesiyle tüm zaman ve enerjisini tüketiğini,

- vizyona girmekte gecikmeler yaşayan filmlerin yapımcılarından destek tutarlarının iade etmesini talep etmeye başladığını,

- ve hatta bizzat ticari gişe filmlerinin yapımını üstlendiğini görüyoruz.


Sorun bu perspektifin kültürel bürokrasinin değil, mali bürokrasinin bakış açısı olması. Böyle bir ortamda ise sinema bürokrasisinin buharlaştığını, sinemacıların mali bürokrasinin teknik ve sığ yorumuyla yüz yüze bırakıldığını görüyoruz.

Bu sıkışmanın aşılabilmesi için sinema bürokrasinin sıkıcı ''catenaccio'' dan vazgeçip biraz daha topla çıkması ve galibiyete inanması gerekiyor diye düşünüyoruz.