19 Mart 2019 Salı

Mecralardan mecra beğen!


Sinema mecraları (windows), bu mecraların süreleri ve münhasırlıkları Türkiye'de pek konuşulmayan bir konuydu. Ta ki son yaşanan Organize İşler 2 - Netflix sarsıntısına kadar... Ancak bu konuda eleştirel tavır alanlar da, bunun bir "oyun değişimi" olduğunu savunanlar da meselenin tam anlamıyla ne olduğunu ya pek anlatmadılar ya da gerçeği bir parça manipüle etmeyi tercih ettiler.

Sinema mecraları dediğimiz şey nedir? Bunlar aslında hepimizin bir şekilde aşina olduğu sinema, televizyon, dvd, pay tv gibi farklı platformlar. Bir de bunlara son yıllarda VOD (türkçesi: talebe bağlı video) dediğimiz online film izlenen platformlar da eklendi. 

Sinemada her mecra ayrı bir "versiyon" kabul ediliyor. Ve filmler bu mecralarda / versiyonlarda kendisine belirlenmiş bir sırada ve zaman aralığında münhasır olarak (exclusive) gösteriliyor, izleyiciyle buluşuyor. Dolayısıyla bir film sinemada oynarken aynı anda DVD'sini satın alamıyor, televizyonda yayınlanırken aynı anda pay tv platformlarında izleyemiyoruz.

Sinema endüstrisindeki uygulamalara ve teamüllere göre tüm dünyada mecra sıralaması ve ortalama süreleri yakın zaman kadar şu şekildeydi:

1- Sinema (3-5 ay)
2- DVD (sinema gösterimin bitmesinden sonra 4 ay)
3- Pay Tv (12 ay için, ama Tv yayını sırasında durdurulup TV ye alan açılması şartıyla)
4- Televizyon (sinema gösteriminden 1 yıl sonra)

Mecraların münhasırlık süreleri bazı ülkelerde yasayla (Fransa, Portekiz), bazı ülkelerde fonların koyduğu kurallarla (Almanya, Avusturya), çoğu ülkede ise sektörel teamüllerle belirleniyor.

Peki mecraların sıralarının, sürelerinin ve münhasır olmalarının sebebi yada mantığı ne?

- Gelir: Her bir mecra farklı zaman aralıklarında gelir üretme potansiyeline sahip. Dolayısıyla ilk kriter ilgili mecranın filmle ilgili yarattığı gelir. Şu anda sinema vizyonu halen filmlerin en önemli gelir kalemi. Dolayısıyla sinema gösterimi https://en.wikipedia.org/wiki/Sasonilk sıradaki yerini koruyor.

- Finansman: Mecraların filmlerin üretim finansmanına yaptıkları katkı. Televizyonlar, özellikle Avrupa'da, film üretimi için ciddi finansman sağlıyorlar.

Bu sebeple de doğal olarak salon sahipleri ve televizyon kanalları sahip oldukları münhasırlıklarını devam ettirmek istiyorlar.

Ancak dediğimiz gibi, artık hayatımıza Talebe Bağlı Video (kısaltılmış adıyla "VOD") dediğimiz mecra girmiş durumda. VOD platformlar kendi aralarında İşleme Bağlı Video (TVOD) ve abonelik temelli video (SVOD) denilen şekilde hizmet verebiliyorlar. (biliyorum, tercüme edince kulağa tuhaf geliyor hepsi). Bu ikisinin farkı ne?

TVOD: Kullanıcı belli bir filmi (veya tv dizisini) izlemek için ödeme yapıyor ve seçtiği içeriği izliyor. TVOD tüm dünyada DVD ile hemen hemen aynı sırada izleyiciye sunuluyor. Hatta son yıllarda DVD gelirlerinin düşmesine bağlı olarak yakın gelecekte Tvod'un DVD'nin yerini alacağı düşünülüyor.  Örneğin Youtube'un paralı hizmeti bir Tvod hizmeti.

SVOD: Abonelik temelli video denilen şey ise çoğumuzun aşina olduğu Blu Tv, Netflix, Hulu, Amazon Prime gibi online platformlardan aylık bir abonelik bedeli karşılığında film ve dizi içeriklerinin izlenmesi anlamına geliyor

SVOD olarak geçen bu platformun ise hangi aralıkta ve ne şekilde kendine yer bulacağı konusu tüm dünyada oldukça güncel bir tartışma konusu. Örneğin Fransa'da bir filmin SVOD platformlarında yer alabilmesi için filmin vizyona girme tarihinden itibaren 36 ay geçmesi gerekiyor. Dolayısıyla  örneğin bir Netflix filminin Fransa'da vizyona girmesi durumunda Netflix'de abonelere sunulması için 36 ay geçmesi gerekiyor. Bu yasal düzenleme sebebiyle filmlerinin Fransa'da vizyona  girmeyeceğini duyuran Netflix Cannes Film Festivali'nden afaroz edildi. İtalya'da da Venedik Film Festivali sonrası sinema vizyonuna dair bir gösterim düzenlemesi getirildi.

Tüm bu sıcak gelişmeler sonrasında bakalım mevcut mecra süreleri ve münhasırlıkları hala olduğu şekilde devam edecek mi? Svod platformları ne şekilde kendilerine yer bulacaklar?

Yukarda bahsettiğimiz sistematikten hareket edersek, Svod'in mevcut mecralar arasında kendine bir alan açabilmesi doğal olarak ürettiği gelir potansiyelinin arttırması ve filmlerin üretim finansmanına katkı sağlamasıyla belirlenecek gibi. Svod şu anda bu sıralamada önlerde yer kapma anlamında henüz gelir ve finansman yeterliliğine sahip değil.

Buna karşılık Svod platformlarının ürettiği başlıca argüman "seyirci tercihlerinin değiştiği", dolayısıyla tüketiciye daha fazla opsiyon sunulması gerektiği. Bunun yanısıra vizyona giren filmlerin P&R etkisinden istifade edebilmek ve gelirleri artırmak için bazı filmlerin Svod ile birlikte aynı anda sınırlı sayıda sinemada da vizyona girmesi (Day and Date) gibi uygulamalar denenmeye başlandı.

Tüm dünyada bunlar tartışılırken Şubat ayında yaşanan Organize İşler 2 kriziyle birlikte bu konu bizim gündemimize de bomba gibi düştü. Peki bu kriz niçin çıktı? Bu gerçekten bir oyun değiştirme vizyonu mu, fırsatçılık mı, yoksa çaresizlik mi?

Türkiye'de sinema mecraları yukarıda belirttiğimiz sıra ve sürelere benzer bir yapıda. Mecralar ile ilgili yasal bir düzenleme yok ve "mevzu" sektörel teamüller üzerinden devam ediyor(du).

Ancak ne olduysa oldu ve Organize İşler 2 sinemalarda gösterimi devam ederken "Netflix'e düştü." Bu olay  "day and date" dediğimiz uygulamadan 2 yönden farklı:

1- Svod gösterimi ve sinema gösterimi aynı tarihlerde başlamadı.
2- Asıl mecra Svod değil sinema salonlarıydı (nitekim film Türkiye'de 1400 civarında salonda vizyona girdi)

Bu operasyonun gizli tutulması da işin başka bir detayı elbette...

Sektörel teamüllerimize aykırı ve gizli yürütülen operasyonun sebebi veya gerekçesi neydi? Her ne kadar "filmin 190 ülkede birden gösterilmesinin ülke sinemasına olan katkısı" şeklinde bir açıklama yapıldıysa da bizce yapımcı şirket de bu operasyonun sektörel teamüllere zarar verdiğinin gayet farkında.

Öte yandan bu "tercihin" ekonomik gerekçelere dayandığını anlamak pek de zor değil.

Filmin yapım maliyetinin sadece sinema gişesinden elde edilecek gelirlerle geri dönüşünün sağlanamayacak bir seviyede olması bunun riski dengeleyici bir finansal operasyon olduğunu gösteriyor.

Bir yandan da döviz kurunda son 1 yılda görülen ciddi artış Netflix'in Türkiye'de üretilmiş en yüksek bütçeli böyle bir filmi satın alabilmesine imkan veriyor. Bu da oldukça düşündürücü bir gelişme. Örneğin Netflix'in ABD'nin büyük stüdyo filmlerini vizyonda gösterilirken satın alıp aynı anda platforma koyduğunu düşünebiliyor musunuz?

Ekonomik parametrelerin bozulmasıyla yapım şirketlerinin yükselen finansman maliyetlerini karşılamakta ve nakit akışlarını karşılamakta artık çok zorlandığı da herkesin malumu.

Buna bir de Türkiye'deki televizyonların filmlerin finansmanında neredeyse hiç "topa girmedikleri"  gerçeğini eklersek sektörel teamüllerimizin niçin çatırdamaya başladığını anlamak kolaylaşıyor.

Ülkemizde sinema finansmanı konusunda isteksiz veya yetersiz mecraların zamanla "buharlaşacağını" ve münhasırlıklarını kaybedeceklerini öngörebiliriz. Dolayısıyla Svod platformları için mükemmel bir oyun alanı açılmış oluyor. Hatta bu yazının yazıldığı sıralarda İstanbul Film Festivali bile bir Netflix dizisinin festival kapsamında gösterileceğini duyurdu.

Bundan sonraki gelişmeler ne olur? Yeni teamüller veya modeller oluşur mu? Bu konuda yasal düzenlemeler yapılır mı? Bunları hep birlikte yaşayıp göreceğiz.