Uzatma Dakikaları olarak 8-12 Şubat tarihleri arasında Berlin Film
Festivali çerçevesinde düzenlenen EFM (European Film Market) 'e katıldık.
Berlin Film Festivali 3 büyükler arasında (Cannes ve Venedik ile
birlikte) en soğuk olanı. Kendilerini "yılın ilk
festivali" olarak konumlandırdıkları için bu soğuktan kaçma imkanımız olmayacak. Berlin'i seven soğuğuna katlanır diyelim! Herşeye rağmen Almanya'da
hepimizin bir şekilde eşi dostu olması, akredite olmanın görece kolaylığı
ve Cannes ile Venedik'e kıyasla çok daha "ekonomik" alternatifler
sunması nedeniyle Berlin sinema camiamızın en çok ilgi gösterdiği
platform olma özelliğindedir.
Genel anlamda bu yıl ortalık 'sakin' di. Sektörün üreticilerini,dağıtımcılarını ve festival temsilcilerini ağırlayan Martin-Gropius-Bau
binasında
her zamankinden daha az sayıda insan vardı. Bu durumun daha kolay boş sandalye bulabilmek ve kahve
için çok sıra beklemek zorunda kalmamak gibi pozitif yönleri olsa da sinema endüstrisi için pek hayırlı olduğu
söylenemez.
Özellikle hafta sonu neredeyse tüm gösterimler
tamamıyla doluydu ve bilet bulmak mümkün değildi. Öte yandan bu kadar dolup taşan salonlara rağmen üzerinde konuşulan,
herkesin beğendiği filmler vardı dersek yalan olur.
Sales agent'lar bir süredir epey dertli. Dağıtımcıların da pek yüzü gülmüyor. Bazı büyük sales agent'ların festivallerden gösterim ücreti olarak film başına 1500 Euro gibi meblağlar talep etmesi bunun göstergesi zaten. Markette duyduğum en ilginç gelişmelerden biri de artık sales agent'ların yerini almaya başlayan sales representative'ler. Bu yeni modelde yapımcı filmin herhangi bir hakkını devretmeksizin anlaştığı bu temsilcilerle satış başına komisyon üzerinden çalışıyor. Maliyetsiz bu operasyon şekli dikkat çekici bir artış kaydetmiş durumda.
Gerek şehir merkezinde gerekse market alanında çok sayıda hırsızlık olayı
duyduk, hatta bir tanesine bizzat şahit olduk. İpad'lar "en çok çalınanlar" kategorisinde birinciliği kimselere bırakmadı.
İtalyan yemeklerine doyduk, iyi bira nasıl birşeydir hatırladık, buzlu prosecco'ları yuvarlayınca da hafiften boğazımızı üşüttük.
İtalyan yemeklerine doyduk, iyi bira nasıl birşeydir hatırladık, buzlu prosecco'ları yuvarlayınca da hafiften boğazımızı üşüttük.
Sinema endüstrisi ne menem bir şeydir diye merak edenler, tıkabasa dolu dev perdeli sinema salonlarında film seyretme keyfi yaşamak isteyenler ve
çağdaş bir şehircilik anlayışından örnekler görmek isteyenler için Berlin bizce ideal bir sinema destinasyonu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder