Bizim memlekette pek üstünde durulmasa da Avrupa'da geçtiğimiz yaz tüm sinema endüstrisini ilgilendiren bir mesele üzerine yazıldı, çizildi, konuşuldu: Avrupa Birliği ve ABD arasında imzalanan transatlantik ticaret görüşmelerinde görsel işitsel sektörler istisna tutulmuştu.
Peki bu ne anlama geliyor ve sinemayı nasıl etkileyecek?
Peki bu ne anlama geliyor ve sinemayı nasıl etkileyecek?
Serbest ticaret anlaşmasının başlangıcı Uruguay Round olarak anılan 1986 - 1993 yılları arasında sürdürülen görüşmelerdir. Basitçe ifade etmek istersek Uruguay Round ülkeler arası serbest ticaret kurallarının uygulanması amacıyla gümrük duvarları, rekabeti engelleyici uygulamalar, ticaret kotaları gibi koruyucu ve liberal politikalarla çelişen uygulamaların kademe kademe kaldırılmasını hedefliyordu.
O dönem Avrupa'da Fransa'nın başını çektiği bir görüş , "görsel işitsel sektörün" bu anlaşmanın dışında tutulması konusunda ısrarcıydı. Doğal olarak dönemin ABD başkanı Clinton bu duruma itiraz etti. Nasıl etmesindi? Hollywood şu anda ABD'nin uçak sanayiinden sonra en fazla ticaret fazlası yaratan ikinci sektörü konumunda.
Ancak o sırada Mitterand'ın başını çektiği "muafiyet" görüşü bugün itibariyle galip gelmiş durumda. Bu anlamda Avrupa'da sinemaya yapım ve dağıtım anlamında destek devam edecek. Televizyon kotaları sürecek. Kısacası MPAA başkanı Jack Valenti'nin "sinema filminin sakızdan farkı olmayan bir ticari ürün olduğu" görüşü Avrupa kıtasında pek taraftar bulmadı.
Liberal ticaret anlaşması olur da Türkiye o masada oturmaz mı? Uruguay görüşmelerine Türkiye de katılmıştı elbette. Uruguay görüşmelerinde Türkiye'nin talep ettiği istisnalar listesinde görsel-işitsel sektör bulunmuyor.
Bu çok da şaşırtıcı değil. Zira televizyonlarda arka arkaya yayınlanan diziler ve her yıl 6-7 filmin tüm box office'in yarısını elde etmesi sebebiyle herkes halinden memnun görünüyor.
Öte yandan Avrupa'nın kültürel çeşitlilik prensibi gereği önem verip istisna tuttuğu "görsel işitsel sektör ile ilgili biz umursamaz bir tavır takındığımız için gün itibariyle Türkiye'nin Media üyeliği kaf dağlarının ardında görünüyor diyebiliriz.
En son RTÜK yasasına Avrupa Eserleri ismiyle bir ek bölüm konulması gündeme geldi. Bu ek ile televizyonlarımıza Avrupa eseri ve bağımsız yapımlar lehine gösterim kotası getirilecek. Ancak taslağın en sonuna eklenen bir madde daha var: Bu düzenleme Türkiye Avrupa Birliği'ne tam üye olunca işlerlik kazanacak.
Kısacası kısa ve orta vadede mevcut devran devam edecek diyebiliriz.
Ancak o sırada Mitterand'ın başını çektiği "muafiyet" görüşü bugün itibariyle galip gelmiş durumda. Bu anlamda Avrupa'da sinemaya yapım ve dağıtım anlamında destek devam edecek. Televizyon kotaları sürecek. Kısacası MPAA başkanı Jack Valenti'nin "sinema filminin sakızdan farkı olmayan bir ticari ürün olduğu" görüşü Avrupa kıtasında pek taraftar bulmadı.
Liberal ticaret anlaşması olur da Türkiye o masada oturmaz mı? Uruguay görüşmelerine Türkiye de katılmıştı elbette. Uruguay görüşmelerinde Türkiye'nin talep ettiği istisnalar listesinde görsel-işitsel sektör bulunmuyor.
Bu çok da şaşırtıcı değil. Zira televizyonlarda arka arkaya yayınlanan diziler ve her yıl 6-7 filmin tüm box office'in yarısını elde etmesi sebebiyle herkes halinden memnun görünüyor.
Öte yandan Avrupa'nın kültürel çeşitlilik prensibi gereği önem verip istisna tuttuğu "görsel işitsel sektör ile ilgili biz umursamaz bir tavır takındığımız için gün itibariyle Türkiye'nin Media üyeliği kaf dağlarının ardında görünüyor diyebiliriz.
En son RTÜK yasasına Avrupa Eserleri ismiyle bir ek bölüm konulması gündeme geldi. Bu ek ile televizyonlarımıza Avrupa eseri ve bağımsız yapımlar lehine gösterim kotası getirilecek. Ancak taslağın en sonuna eklenen bir madde daha var: Bu düzenleme Türkiye Avrupa Birliği'ne tam üye olunca işlerlik kazanacak.
Kısacası kısa ve orta vadede mevcut devran devam edecek diyebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder