Avrupa Görsel İşitsel Gözlemevi tarafından bu yıl Cannes Film Market sırasında yapılan "Focus 2025 - Key trends In the film sector" başlıklı sunumda 2024 yıl sonu itibariyle sinemaya giden seyirci sayısının pandemi öncesinin halen %32 gerisinde olduğu belirtildi. Gözlemevinin sunumundaki en çarpıcı nokta ise gelinen bu seviyelerin artık “Yeni Normal” olarak kabul edileceği, 2025 yılından itibaren artık pandemi öncesi ile karşılaştırmalı analizler yapılmayacağının belirtilmesi oldu.
Bilindiği gibi ülkemizde de pandeminin sinema endüstrisi üzerinde oldukça olumsuz etkileri oldu. Bizde bu etkinin ölçülmesini ekstra zorlaştıran başka önemli faktörler de var: Ağır ekonomik kriz, 2023 yılında yaşadığımız deprem felaketi, dijital platformların etkisi vb birçok unsuru hesaba katınca işin içinden çıkmak o kadar kolay değil.
2025 yılının ilk altı aylık bölümüyle ilgili çeşitli rakamlar geçtiğimiz günlerde medyada paylaşılmaya başlandı. Açıklanan rakamlara göre 2025 yılı Haziran sonu itibariyle satılan bilet sayısı 14 milyon seviyelerine kadar gerilemiş durumda, ki bu da geçtiğimi yıla göre %27’lik bir düşüş anlamına geliyor. Dolayısıyla sinemamız, bırakın pandemiyi, 2008’lerdeki seviyelerin bile çok altına düşmüş durumda. Buna karşılık sektör biletteki fiyat artışlarıyla gişe gelirlerini arttırarak hayatta kalmaya çalışıyor.
Durumun ciddiyetinin nihayet farkına varılmasıyla Sinema Genel Müdürlüğü şubat ayında özellikle de ana akımı temsil eden yapımcılar, dağıtımcılar, salon sahipleri ile bir kriz toplantısı düzenledi. Sektör bileşenleri ile kötü gidişin nedenleri ve bunun durdurulması ile ilgili çözüm önerileri tartışıldı. Bu toplantıda ortaya çıkan manzara durumun vahametini gösteren bir durum arzediyordu. Çünkü kimse sorunun kaynağı ile ilgili somut tespitler yapamadığından somut elle tutulur çözüm önerileri sunamadı.
Kültürel ve sosyal etkilerinin yanısıra sinema endüstrisi ekonomik anlamda da sadece satılan sinema biletinden ibaret değil elbette. Sektör nitelikli işgücüne istihdam sağlama, teknoloji kullanma ve kayda değer bir harcama etkisi yaratma gibi önemli özelliklere sahip. Bu anlamda da birçok bileşeni olan bir ekosistemden bahsediyoruz.
Sinema endüstrimizin bu zor zamanlarda sadece mevcut bakanlık destekleriyle ayakta kalması mümkün görünmüyor. Türkiye’de 2024 yılında sinemaya ayrılan toplam destek tutarı yaklaşık 8 milyon Euro. Bunu toplam ülke nüfusuna böldüğünüz zaman "kişi başı" (per capita) destek tutarı olarak karşımıza 100.000 € gibi bir değer çıkıyor. Bu tutar Türkiye çapında bir ülke için çok ama çok yetersiz. (Karşılaştırma yapmak açısından kişi başı (per capita) destek tutarı İtalya, Danimarka, Fransa gibi ülkelerde kişi başı 10 milyon €, İsveç, Hollanda, Hırvatistan gibi ülkelerde ise 5 milyon € seviyelerinde). Öte yandan Türkiye’de bu çok sınırlı desteklere erişmek isteyen yapımcıları çaresizliğe sürükleyen ciddi banka teminat koşulları mevcut.
Sinemanın ekonomik ve kültürel katma değerini sürdürebilmesi için desteklerin arttırılması gerekiyor. Ayrıca sektörün vergi teşvikleriyle de desteklenmesi şart. Vergi teşvikleri derken AB ülkelerinin birçoğunda sinema sektöründe artık yerleşik hale gelmiş, sinema desteklerine ilave olarak yapımcıların kullandığı bir dolaylı destek sisteminden bahsediyoruz. Kdv, sosyal güvenlik pirimleri, stopaj gibi yapım bütçelerinde ciddi yer tutan kalemlerin yapımcıya iade edilmesini içeren bir destek türü bu.
Bu tip bir vergi teşviği sadece sinema sektörü için değil, ciddi anlamda krize girme alametleri gösteren dizi sektörü için de rahatlatıcı olacaktır. Türkiye’nin mevcut ekonomik koşullarında bu tip teşviklerin ne kadar imkan dahilinde olduğu ise başka bir tartışmanın konusu. Şimdilik öncelikli hedef bu serbest düşüş halini durdurup sinema sektörümüzü bir "Yeni Normal" yörüngesine oturtmak olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder