3 Ocak 2013 Perşembe

Bağımsız filmler için kıyamet alameti mi?

Sanal Kopya Bedeli (Virtual Print Fee) sinemaların mevcut film projeksiyon makinelerini dijital formatta film gösterebilmek için dijital projeksiyon ekipmanlarıyla değiştirebilmelerine olanak sağlayan bir finansal mekanizma. Peki bu bizim gibi salon sahibi olmayanları niçin ilgilendiriyor?  

VPF dediğimiz finansman modeli "dağıtımcıların" 35mm film kopyası yerine dijital kopya dağıtmaları sonucu nakliye ve depolama'dan tasarruf ettikleri parayla sinema salonlarının dijital projeksiyon yatırımlarını finanse etmesi mantığına dayanıyor. Çeşitli yatırım şirketleri (Arts Alliance Media, DCinex, DDL and Sony vs.) çok salonu olan sinema zincirleri ile uzun süreli (mesela 10 yıl) anlaşmalar yapıp bu ekipmanların kurulumunu gerçekleştiriyor. Dağıtımcılar da filmleri gösterebilmek için her kopya için bir VPF bedelini sinema salonu için bu kurulumu, yani yatırımı yapan şirkete ödüyorlar. (yatırımı salon sahibi cebinden yapmışsa salon sahibine ödeniyor) Böylece ilk bakışta sinema sahibi salonlarını dijital ekipmanla donatmış oluyor, yatırımcı parasını VPF ödemelerinden alıyor, dağıtımcı da kopya ve nakliye masraflarından kurtulmuş oluyor. 

Şimdi yavaş yavaş konunun can alıcı noktasına geliyoruz...

VPF bedeli 800 $'ye kadar çıkabiliyor ve ülkeden ülkeye ufak değişiklikler gösterse de   genel işleyiş tarzı şöyle: İlk hafta filminizi göstermek için VPF bedelini ödüyorsunuz, aynı sinemada ikinci hafta gösterim devam ederse bu tutarın %70'ini, 3. hafta %50'sini, 4. hafta %30 vs. ödüyorsunuz. Eğer filminizin dijital kopyası, mesela 2 hafta gösterimden sonra, başka bir salona giderse aynı zincir tekrar en baştan başlıyor. Bingo !
Pek çok kişinin de iddia ettiği gibi bu model aslında 6 büyük Hollywood stüdyosunun, dolayısıyla ana akım sinemanın dağıtımı için daha cazip ve avantajlı. Stüdyoların  basım ve dağıtım maliyeti 35 mm kopya başına 1500 USD iken dijital format olduğunda 150 USD'ye düşüyor. Peki niçin büyük stüdyolar için daha cazip diyoruz? VPF sisteminde kopya her salon değiştirdiğinde dağıtımcı yeniden VPF ödemek zorunda kaldığından bir filmin ikinci vizyonu ekonomik olarak manalı değil. İşin bir diğer püf noktası da şu: VPF anlaşması yapabilmek için sinema sahibi kurulumcu şirkete yıl boyunca salon başına belli sayıda film gösterme garantisi vermek zorunda.  Böylece yatırımın kendini daha çabuk amorti etmesi sağlanıyor. Elbette bu da dağıtımcılar için filmlerinin daha kısa süre vizyonda kalması anlamına geliyor. Piyasada pazar payı daha düşük olan bağımsızların faaliyet alanını zorlaştıran bir durum.

Maalesef sektörümüzde bu konudaki bilgisizlik had safhada. Birçok kişi gayet safça dijital dağıtımın 35 mm kopya masraflarını ortadan kaldıracağı için yapımcıların lehine olduğu gibi bir düşünceye sahip. Halbuki Türkiye'deki durum daha da vahim. Niçin mi? Bu yazıda geçen her dağıtımcı kelimesi yerine yapımcı yazın!.. Tüm dünyadaki VPF uygulamalarında bu bedeli dağıtımcılar ödüyor, dolayısıyla da salonlarla yada kurulum yapan şirketlerle VPF pazarlıklarını dağıtımcılar yürütüyor. Hollywood stüdyoları zaten kendi pazarlığını kendi yapıyor. İyi de Türkiye'de, mesela Türk filmleri için, bu pazarlığı kim yapacak? Burada dağıtımcılar Avrupa veya ABD'deki gibi değil. Tüm kopya ve tanıtım masraflarını zaten yapımcı ödüyor. Dolayısıyla VPF de Türkiye'de yapımcının ödemesi gereken bir tutar olacak. Sorun da burada: İki üç yılda bir film yapan bir bağımsız yapımcı tek başına masaya oturup da nasıl VPF pazarlığı yapacak? Dağıtımcılar zaten ödemekle yükümlü olmadıkları bir paranın pazarlığını niçin yapsın?
Şu anda sektörümüzün bağımsız yapımcılarının bu konuda mutlaka bir araya gelip çok geç olmadan konuyla ilgili girişimlerde bulunması gerekiyor. Birçok ülkenin sinema kurum ve kuruluşları küçük ve bağımsız salonların dijital projeksiyona geçebilmeleri için destek fonları oluşturmuş durumda. Bildiğimiz kadarıyla Kültür Bakanlığı'nın  bu konuda herhangi bir çalışması şu anda yok. 

Türkiye'de iş kendi oluruna bırakılırsa büyük balıklar küçük balıkları yutacak ve dijital dönemdeki dağıtım bugünkü beğenmediğimiz sisteme rahmet okutacak gibi. Atalarımız "Gelen gideni aratır" diye boşuna dememişler.

Uzatma Dakikaları uyarıyor...



2 yorum:

  1. Yürekler dağlansın mı:)

    YanıtlaSil
  2. üstüne bir de bu var:
    "....Eskiden bugüne gelen bir sorun olan , yapımcının filmine aldığı sponsor logosunun filmin başından …. Katkıları ile yazısının atılması, maalesef Mars Media için de geçerli. Grup bu tür sponsorlu filmlerden lokasyon başına 1.000 TL talep ediyor. Cahit Ceylan, sponsorların en başta bunu hesap ederek sponsor olmalarını şiddetle anımsatıyor ve diyor ki ‘’ sponsor olan firma, bizim sinemalarımızdaki kaliteyi ve bu kaliteyi tercih eden izleyiciden ‘’yarar’’ sağlarken ve ‘’nasılsa sponsorum, perde reklamına ne gerek var’’ derken yani biz ticari zarara uğrarken buna kayıtsız kalamazdık....."

    dijitalle birlikte sinema reklamlarının kolaylaşması mümkün olurken, yapımcıya atlaması gereken bir engel daha...

    yazının tamamı da şurda: http://www.reklamazzi.com/sinema-reklamciligi-cag-atladi-.137396.htm

    YanıtlaSil