21 Ekim 2013 Pazartesi

BFI'dan sinemaya yeni destekler


İngiliz Film Enstitüsü (BFI) ülkenin sinema endüstrisinin belirlenen kültürel hedeflere ulaşabilmesi ve ekonomik gelişmeye katkı sağlayabilmesi için 2017 yılına kadar sürdürülecek uluslararası bir planlama yaptı.

BFI bu plan doğrultusunda ayrılan kaynağı 1.5 milyon £ (yaklaşık 4.8 milyon TL) olarak açıklarken bu kaynakla ülke sinemasının uluslararası saygınlığının zenginleştirilmesi ve ekonomik gelişmeye katkı sağlamasının hedeflendiğini açıkladı.

Bu programın ilk ayağını 2014 yılı itibariyle ABD'de vizyona girecek İngiliz filmlerinin pazarlama ve tanıtım faaliyetlerinin desteklenmesi oluşturuyor. Çin, Brezilya ve ABD ihracat, ortak yapım ve kültürel işbirliği için öncelikli ülkeler olarak belirlenmiş durumda.

BFI ayrıca sektörle ilgili yatırım, yurt dışına film ihracı  ve ortak yapımlar ile ilgili destekleri arttıracağını ve azınlık ortak yapımlar (minority co production) için yıllık 1 milyon £ (yaklaşık 3.2 milyon TL) ayrılacağını da açıkladı.

Danimarka'da yerli film rüzgarı


2013 Ekim ayı itibariyle Danimarka'da gösterime giren filmler arasında ilk beş filmi yerli filmler oluştururken yerli filmlerin gişe payı tarihin en yüksek oranı olan %30.2'ye yükseldi. (karşılaştırmalı olarak 2012'de %29, 2011'de %27'di)

Buna göre ilk beş film:

The Hunt - yön: Thomas Vinterberg (672,512 kişi)
(Cannes'de En iyi erkek oyuncu ödülü, Danimarka'nın yabancı oscar adayı)

My African Adventure -  yön: Martin Miehe-Renard (414.662 kişi)

All for Two - yön: Rasmus Heide (392,118 kişi)
(All for One'ın devam filmi)

The Keeper of Lost Causes - yön: Mikkel Nørgaard (329,521 kişi)
(Locarno F.F)

Sex, Drugs & Taxation - yön: Christoffer Boe (314,125 kişi)
(Toronto IFF, Reykjavik IFF, Hamburg Film Fest, Chicago IFF)



Kaynak: Ekko Magazine


14 Ekim 2013 Pazartesi

Ticaretten muaf sinema

Bizim memlekette pek üstünde durulmasa da Avrupa'da geçtiğimiz yaz tüm sinema endüstrisini ilgilendiren bir mesele üzerine yazıldı, çizildi, konuşuldu: Avrupa Birliği ve ABD arasında imzalanan transatlantik ticaret görüşmelerinde görsel işitsel sektörler istisna tutulmuştu.

Peki bu ne anlama geliyor ve sinemayı nasıl etkileyecek?

Serbest ticaret anlaşmasının başlangıcı Uruguay Round olarak anılan 1986 - 1993 yılları arasında sürdürülen görüşmelerdir. Basitçe ifade etmek istersek Uruguay Round ülkeler arası serbest ticaret kurallarının uygulanması amacıyla gümrük duvarları, rekabeti engelleyici uygulamalar, ticaret kotaları gibi koruyucu ve liberal politikalarla çelişen uygulamaların kademe kademe kaldırılmasını hedefliyordu. 

O dönem Avrupa'da Fransa'nın başını çektiği bir görüş , "görsel işitsel sektörün" bu anlaşmanın dışında tutulması konusunda ısrarcıydı. Doğal olarak dönemin ABD başkanı Clinton bu duruma itiraz etti. Nasıl etmesindi? Hollywood şu anda ABD'nin uçak sanayiinden sonra en fazla ticaret fazlası yaratan ikinci sektörü konumunda.

Ancak o sırada Mitterand'ın başını çektiği "muafiyet" görüşü bugün itibariyle galip gelmiş durumda. Bu anlamda Avrupa'da sinemaya yapım ve dağıtım anlamında destek devam edecek. Televizyon kotaları sürecek. Kısacası MPAA başkanı Jack Valenti'nin "sinema filminin sakızdan farkı olmayan bir ticari ürün olduğu" görüşü Avrupa kıtasında pek taraftar bulmadı.

Liberal ticaret anlaşması olur da Türkiye o masada oturmaz mı? Uruguay görüşmelerine Türkiye de katılmıştı elbette. Uruguay görüşmelerinde Türkiye'nin talep ettiği istisnalar listesinde görsel-işitsel sektör bulunmuyor.

Bu çok da şaşırtıcı değil. Zira televizyonlarda arka arkaya yayınlanan diziler ve her yıl 6-7 filmin tüm box office'in yarısını elde etmesi sebebiyle herkes halinden memnun görünüyor.

Öte yandan Avrupa'nın kültürel çeşitlilik prensibi gereği önem verip istisna tuttuğu "görsel işitsel sektör ile ilgili biz umursamaz bir tavır takındığımız için gün itibariyle Türkiye'nin Media üyeliği kaf dağlarının ardında görünüyor diyebiliriz.

En son RTÜK yasasına Avrupa Eserleri ismiyle bir ek bölüm konulması gündeme geldi. Bu ek ile televizyonlarımıza Avrupa eseri ve bağımsız yapımlar lehine gösterim kotası getirilecek. Ancak taslağın en sonuna eklenen bir madde daha var: Bu düzenleme Türkiye Avrupa Birliği'ne tam üye olunca işlerlik kazanacak. 

Kısacası kısa ve orta vadede mevcut devran devam edecek diyebiliriz.