Bakanlıktan yapım desteği
alan yapımcıların Evliya Çelebi misali kapı kapı dolaşması gerekiyor.
Bunları listelediğimizde önce pes dedirten, sonra da tuhaflığıyla insana tebessüm ettirecek komiklikte bir liste çıkıyor ortaya:
Kapı 1:
Noter
Oyuncu sözleşmeleri, eser sahipleri ile sözleşmeler ve diğer bazı evrakları onaylatmak veya vekalet vermek için.
Kapı 2: PTT
Sözleşme aşamasında talep edilen Kayıtlı eposta (KEP) alabilmek için.
Kapı 3: Defterdarlık
"Gayrımenkulüme geçer hükmüm" diyerek destek teminatı olarak ipotek verebilmek için.
Kapı 4: Vergi dairesi
Destek sözleşmesine ait damga vergisini yatırmak için.
Kapı 5: Konsolosluk
Bu da en yeni kapılardan biri. Uluslararası Ortak Yapım sözleşmelerinin onaylatılması için.
Elbette burada değinmediğimiz kefil bulma çilesi, yeminli mali müşavir
raporu, fiş fatura derdi vb. aşamalar da var ayrıca.
Peki niçin böyle?
Yani niçin her filmimize dünya kadar noter masrafı ödüyoruz?
Kep uygulaması hiçbir sektörde kullanılmaya başlamamışken niçin film yapımcıları postane postane dolaşıyor?
Niçin dünya üzerinde sadece bizim yapımcılarımız kefil arıyor, evini barkını ipotek ettiriyor?
Bireysel banka kredilerinde bile damga vergisi muafiyeti varken film sözleşmelerinden niçin bu tutar talep ediliyor?
Konsolosluk talebi ise o kadar saçma ki söyleyecek şey bulamıyoruz...
Bakanlık bu taleplerine gerekçe olarak kanun veya yönetmeliği değil, Sayıştay denetimini öne sürüyor...
Sinema sektörü sadece Türkiye'de mi Sayıştay denetimine tabi? Fransa, Almanya, Belçika'da bu denetimler yok mu?
Bu anlamda endüstrimiz tabiri caizse "5 boy geriden geliyor".
Niçin uluslararası başarılı modelleri inceleyip, anlamaya çalışıp adapte edemiyoruz?
Tüm ulusal kurumlarımızın uluslararası sinema endüstrisinin nasıl çalıştığını öğrenmesi, mantığını anlaması ve ona adapte olmaya çalışması gerekiyor.
Bunun yerine kendi bürokratik işleyişini sinemaya empoze etmeye çalışmak akıntıya karşı kürek çekmekten başka bir şey değil.
Ve maalesef biz bu soruları sorup düşünüp tartışırken sürüklenmeye devam ediyoruz...